Röportaj 1. Bölüm: http://kokpit.aero/irfan-ozan-ongun-elmas-c-1
Röportaj 2. Bölüm: http://kokpit.aero/irfan-ozan-ongun-motorsuz-500-km-ucmak
Ülkemizde yapılan son ulusal şampiyonaya da Planörcüler İhtisas Spor Kulübü adına katılmıştın. Bize biraz da o yarıştan bahseder misin?
2010 yılıydı. İngiltere’ de kötü havalarda uçmaktan dolayısıyla arzu ettiğim derecelere çabuk ulaşamamaktan bıkmıştım. Ülkemizin ikliminin daha iyi olmasından dolayı yaz tatilinde Türkiye’de uçabilmek istiyordum. Türk Hava Kurumu’na (THK) başvurdum. Tabi ki bunlar ciddi prosedür. Genel merkeze yazıyorum, fotokopiler gönderiyorum, evraklarımı lisanslarımı gösteriyorum ama nafile…
Genel merkezi telefonla arayınca bir sekreter ile konuşabiliyordum. Bana cevap yazdıklarını, belki de benim elime geçmediğini ve başvurumun olumsuz karşılandığını söylüyordu.
Benim “Okul müdürüyle konuşabilir miyim?” soruma kadıncağız korkarak bir türlü telefonu bağlayamıyordu. Müdürlerin rütbeleri çok yüksekmiş! Bu ne demektir? Madem rütbeleri yüksek, neden bu işlerde çalışıyorlar? Gidip şatolarda falan yaşasınlar yaverleriyle, uşaklarıyla… Ben İngiltere’ de bile yabancı olmama rağmen konu planörcülük ise istediğim makamla konuşabiliyorum.
İLETİŞİM KURAMAMAK!
Bu devirde konuşamamak, iletişim kuramamak, nasıl kabul edilebilir? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bunlardan İnönü’de ki pilot arkadaşlar da haberdar. Zaten tanışma ziyaretlerimde onlar yol göstermişti. Dilekçeleri falan kendi üsluplarında yazdık. Ama olumlu veya olumsuz cevap bile alamadık! Artık yaz donemi gelmişti. O yaz için bir şampiyona planlanmış. Tabii benim yarışma tecrübem veya öyle bir hayalim yoktu. O dönemde bölgeyi zaten hiç bilmiyorum ve böyle bir şeyi aklımdan bile geçirmemiştim.
Bir pilot arkadaştan yarışmaya başvurma tavsiyesi aldım. Türkiye’ de uçmanın en kolay yolu bu gibi görünüyordu. Başvuruyu yaptık. Zamanın okul müdüresi Hayriye Hanım (Hayriye Açan) bana Avrupa’da olduğu gibi planör kiralayamacaklarını ancak kendilerinden bir pilot ile uçmamda sakınca olmadığını söyledi.
MUCİZE Mİ?
Neyse bir başlangıç olur; tanışma olur umuduyla kabul ettik. Bu da aslında Genel Merkez’den geçmezdi ama anladığım kadarıyla Oku Müdüresi Hayriye Açan o noktada bir insiyatif aldı. Hayriye Hanım bana bir kulübü temsilen başvurursam işimizin kolaylaşacağını söyledi. Daha sonra tam anımsayamıyorum kim önerdi ama Eskişehir’ de bir kulüp varmış, onlara haber gönderdik. Gelen cevap çok komikti. Üye kabul etmiyorlarmış! Ardından, Planörcüler İhtisas Spor Kulübü (PİK) irtibata geçti benimle ve oradan destek aldık.
Kurum pilotu arkadaşım ile beraber PİK’ i temsilen kuruma ait bir Puchacz model Planör ile 3 uçuş yaptık. Yarışma öncesi bölgeyi tanıyamadık. Tepelerin ardına geçilmesine izin verilmiyormuş!
Yarışma günlerinde de aksilikler bitmek bilmedi. İlk gün Discus tipi bir planör arazi inişi sırasında kırıldı ve ortalık karıştı. Ankara’ dan şu meşhur büyük rütbeliler gelmiş. Ortalık stresten geçilmiyordu. Neyse ki pilot arkadaşımız sağlimen cıkmıştı planörden ve en ufak bir sancısı, yarası yoktu. Tabii Ankara’ dan heyetler gelince 2- 3 gün uçuslar durdu.
AH BU KAFA!
Sonra Ankara’ dan gelen büyük rütbeliler karar almış inilecek müsait tarlalar önceden belirlensin demişler (!) “Tamam öyle olsun!” deyip yarışmaya devam edilme kararı alındı. Bir nevi, dostlar alışverişte görsün kararları, acil ineceğin yerin belirlenmesi diye bir sey olur mu yarişmada?
Bir etap daha uçmustuk. Ertesi gün İnönü’de bir kaza oldu. Parüşüt atlayışı sırasında paraşütü açılmayan bir kursiyen hayatını kaybetti. Haliyle yine meydan kapatıldı. Ardından çok güzel bir iki günde öyle kaçtı ve vasat derecede termikli havalarda 2 kısa etap daha yapıp şampiyonayı bitirdik. Uçuş adına çok verimli degildi. Etaplarda 50 km. ötedeki Kutahya’ya kadar gidilebildi.
Yine de benim için bu kısacık yarışmanın güzel tarafları da vardı. İlk defa kendi ülkemde planörle uçtum. Kokpit içerisinde Türkçe konuştuğum bir pilot arkadaşım bulunuyordu! En güzeli de uçarken kendi ülkemin haritasını okuyabilmekti! Muhtemel bu cümleleri okuyanlar gülecektir. Ancak İngiltere’de haritalardaki isimleri telaffuz etmek çok zordur. Yabancılardan hiç kimse o isimleri tam doğru okuyamaz. Mesela Bicester yazılır ‘Bistır’ okunur. O memlekette doğup büyümediysen nereden bileceksin? Ancak kendi memleketimde öyle değil; haritaya bakıyorum ve okuyorum. Ne büyük bir lüks bilemezsin. İnsanin ana dili gibisi yok…
YARIŞMADA DÖRDÜNCÜ OLDUK
O yarışmayı da 4. bitirdik. Normalde olmaz ama aynı yarışmada, flaplı, flapsız, iki kişilik, tek kişilik, 18 metre yani her türden ve kategoriden planör beraber uçuruldu. Bu kadar karışık planör tipleri arasında puanlama yapmak imkansızdır. Fakat kimse ufak tefek puanlama sıkıntılarına da kavga etmedi.
Herkes uçmanın heyecanını yaşıyordu. Herkes farkındaydı ki bu özgürlük çok kısaydı ve geçiciydi. Erin çarşı izini gibi bir şey işte… Elde ne varsa uçtuk. Çok özverili çalışıldı. Ben o zaman umutlanmıştım. Galiba İnönü’ de planörcülük tekrar başlayacak diye düşünmüştüm. Bugün ise orası tam bir hayalet kasaba… Planörler kilitli!.. Uçması yasak baslangıç eğitimi diye ara sıra bir grup insanı uçuruyorlar. Hepsi bu ve ne lisans alabilen var ne de planör alıp oraya uçmaya gidebilen birileri var…
İNÖNÜ PLANÖR KAMPIYDI, GOLF MERKEZİ OLDU!
Paşa hazretleri bir de meydana golf antrenman sahası kondurmuş. Hayırlı işler… İngiltere’de golfün merkezindeyim. Gittiğim hiç bir uçuş merkezinde golf görmedim. Zaten başta pilotlar, pistte unutulan, kaybolan golf topunu istemez. Kim kazara golf topu üzerine inmek ister Ya da inip kalkarken başka uçak veya araçtan kanopine top sekmesini? Rivayet o ki bu moda Hava Kuvvetlerine ait meydanlarda ya da tesislerde başlamış ve yayılıyormuş. Aslını bilemeyiz tabii… Oynayan aristokratlara sormak gerek nerede öğrenmişler?
İngiltere ile ülkemiz sportif havacılığını karşılaştırdığın zaman ne gibi farklar görüyorsun?
Planörcülük açısından konuşursak uluslararası camiada ülke olarak yokuz. Ben yayınları gayet yakından takip ediyorum. Pakistan’ın bile ismininin geçtiği yayınları gördüm.
Bizim 2023 yılına kadar uzay mekiği ve 6 ay içinde 500 adet küçük uçak yapacaklarını söyleyen arkadaşlara sorsan ‘Biz FAI (Uluslararası Havacılık Federasyonu) üyesiyiz” derler. Ancak bizde ses var görüntü yok. Olmayan bir şeyi kıyaslayamazsın!
Ha, pardon kıyaslayacağım bir şey var. İngiltere FAI Başkan Yardımcısı Patrick Naegeli bir planör pilotu, tesadüfen karşılaşıp, tanışmıştım kendisiyle, biliyormusun kulüp veya şube gezilerine uçmak için özel jeti yok! Makam arabası, şöförü falan da yok! Kendi planörünü kendi iterek çıkartıyordu hangardan… İngiltere’deki FAI Başkan Yardımcısı kendi kurumlarını akrabalarıyla, ailesiyle beraber işletmiyor.
Son olarak gelecek için nasıl bir sportif havacılık isterdin Türkiye’ de? Gelecekta sportif havacılık yapmak isteyenlere neler söylemek istersin?
Havacılık tarihi aslında 100 yıldan eski değil. Deniz ve kara araçlarının yüzlerce hatta binlerce yıl önce yapıldığını düşünürsek havacılık dünya genelinde hâlâ yeni bir alan sayılır.
Küçük, basit ve ucuz araçlar, yeni buluşlar ile sürekli güncelleniyor. Eğitim talebi, lisans ve öğretmen talebi hep var. Havacılık ticari ve askeri sebepler ile gelişmesine rağmen insanlar dünya genelinde uçmayı kendileri için de öğrenmek istiyorlar. Akademisyenler küçük araçlar üzerinde deneyler yapıyor. Bizim insanımız da aynen bu şekilde düşünüyor ki neredeyse her bölgede kayıtlı veya kayıtsız bir havacılık hareketi görüyoruz.
SPORTİF HAVACILIK SIKBOĞAZ EDİLMEMELİ
Eğer halkımız SHGM ve THK gibi otorite olmuş kurumlar tarafından sık boğaz edilmezse ve ilgi alaka görür ise havacılık yapan insan sayımız daha hızlı ve bilinçli artar. Sonrasında biz de ülkemizde bir şeyler icad edebiliriz.
Görmeden, bilmeden neyi icad edebilirisin ki? Ben Avrupa’ya geldiğimden beri inan ki sadece planör sektöründe 9 senede en az 9 önemli buluş gördüm. Bizde de, mesela planörcülükten yetişmiş kaptan pilot olmuş insanlarımız var. Bugün kendileri için, çocukları için bu araçları almak işletmek istemekteler ve bunu açıkça her yerde de söylüyorlar. İzinler almak için çaba sarf ediyorlar.
Garajında uçak yapan kaptan pilotlarımız var. Kibarca ve özenli hazırlanmış dökümanlar ile bu kurumlara gidiyorlar ve durumlarını arz ediyorlar. Zaten kaptan pilot olmuş bir insan herhalde ne yaptığını biliyor diye düşünmek yerine, biraz gönül alma, biraz gaz alma şeklinde, 3 ay sonraya, 6 ay sonraya diyerekten işleri savsaklanıyor.
BEN BU KURUMDAN RÜTBE, LİSANS İSTEMİYORUM!
Bu kurumları yönetenler dilerim bundan vazgeçerler. Bizler yani ülkedeki sanşlı azınlık zaten uçmayı öğrendik bir şekilde… Ben kendi adıma kurumlarımızdan uçuş, eğitim, uçak, rütbe hatta artık lisans bile istemiyorum. Lazım değil! Benim elimdeki bilgi beni gökyüzüne her zaman her yerde çıkartır nasıl olsa… Bunlar çoçuklarımız için lazım. Geri kalmak gibi bir kaderimiz olmamalı diye düşünüyorum. Türkiye’de halk her şeye rağmen yetkisiz de olsa uçuyor ve uçmayı öğretiyor.
Eğer bu kurumlar halkla barışıp kapılarını açarsa, halka kolaylıklar sunarsa her şey daha legal olur ve ülkemizin de yararına olur. Yoksa kara düzen bir havacılık hareketi sonunda kanser olur.
Diğer bir dileğim de havacılıkta ilerlemiş uluslar ile ve bunların kurduğu organizasyonlar ile sürekli güçlü ilişkilerimizin olmasıdır. FAI toplantılarına gidip lüks otellerde yatmaktan, balolara katılmaktan bahsetmiyorum. Halkın kendisine FAI lisansları verilmesinden bahsediyorum! Dünya’ya entegre olmamız gerek. Dış dünyaya kapıları kapatıp; uçak alanı yada yapanı bezdirip, halka eğitim ve lisans vermeyerek ilerleyemeyiz. Siz bağış yapın biz kafamıza göre yönetiriz buraları demek ile, kamera karşına çıkıp uzay mekiği yapacağız demekle, gazetelerde Afrika’ da en az iki uçuş okulu kuruyoruz demekle ne yazık ki halkımıza vakit ve para kaybettirdiklerine inanıyorum. Halk bunları yutmaz, halk akılsız değildir. Kameralar artık her yerde… Ufacık ekranlarımızdan herşeyi görüp duyuyoruz. Bütün bunların yakın gelecekte düzelmesini diliyorum. Bunlar gerçekten utanılacak şeyler… Dilerim bir gün yerlerine gelenler utanırlar da bu durum bir başlangıç olur.