G

Geç ve güç de olsa son düzlükte tüm sınavları bitirerek sınav maratonuma son vermiş bulunuyorum. En azından ATPL eğitimi için diyelim… Çünkü bu meslek de sürekli ders çalışma, sürekli sınavlar var. Bu durumdan hemen her yazımda bahsediyorum ama bu köşeyi yeni okuyanlar için de bir hatırlatma olsun istedim.

Sınavlar biter bitmez tatilde olan ailemin yanına İzmir’ e gittim. Oraya kadar gitmişken de Alaçatı Hava Parkı’ nı ve Fly Alaçtı ekibini ziyaret etmeden yapamazdım. Bu hafta sizlere herkesin cennet dediği çeşme içindeki havacılık cennetini ve bir sabit kanatçının gözünden döner kanatlı bir hava aracını, muhteşem bir ekibin başına gelen komik olaylar ile anlatacağım.

DÜNYADA BİLİNİYOR AMA ÜLKEMİZDE BİLEN YOK

Sabah ilk iş kuzenimi de alarak Alaçatı’ ya yol aldık. Hakan Ağabey ( Hakan ÇETİNKAYA ) ile telefonda konuşarak kendisinin ve Bora AYYILDIZ Hoca’ nın öğleden sonra 16.00 gibi meydanda olacağını öğrendim. 16.00’ da meydana gittiğimde Bora Hocam bizi karşıladı ve sohbete başladık.

Kendisini bilmeyenler için kısaca anlatayım; Bora Hocam hali hazırda Vecihi Hürkuş ile aynı kokpitte uçuş yapmış yaşayan son pilottur. Yılların ilaçlama pilotu ve havacılık aşığı bir büyüğümüzdür. Aynı zamanda da uçak teknisyen lisanslı bir deneysel havacı. Kendi yaptığı bir gyrocopter mevcut.

Öyle ki yurtdışından gelen fabrika pilotuna fabrika tasarım ekibi oraya gidince Bora AYYILDIZ’ ın çalışmasını bizim inceler misiniz diye sorulacak kadar da uluslararası gyrocopter camiasında özgün bir çalışma… Ne yazık ki ülkemizde belki de bundan bahseden ilk kişi benim.

Bora Hocam’ a hemen Hakan Ağabeyi soruyorum. Hakan Ağabey, uluslararası bir fotoğrafçıyı dünya sörf şampiyonasını çekmesi için uçuruyormuş. Bir yandan Bora Hoca’nın anılarını dinliyor bir yandan da bu güzel köşede neler yaptıklarını dinliyorum. Karşımda adeta bir ansiklopedi var. Oralara yolunuz düşerse uçmasanız bile sadece Bora AYYILDIZ ile tanışıp bir iki anısını dinlemek için bile iletişime geçmenizi tavsiye ederim.

BURADA TESİS YOK

Derken çok bakımlı yirmili yaşlarda bir hanım geliyor. Telefonla konuşmasına kulak kabartıyorum. Konuştuğu kişiye, burada tesis yok, tuvalet bile yok. Nasıl bir yer anlamadım diyor. Pistin yanı başında tuvalet arayacak kadar havacılıkla ilgisiz bu hanım efendinin uçmak istemesine seviniyorum. Yolcu uçağında olabilecek on dakikalık gecikmeyi kaldıramayan hanım efendi bir anda Bora Hoca ile tartışmaya başladı. Kendisine havacılıkta bu tip gecikmelerin olabileceğini anlatmaya çalışıyoruz ama nafile… Bağıra çağıra uzaklaşıp gidiyor. Hakan Ağabey geldiğinde kendisine durumu anlattığımızda hanım efendiye gecikme olabileceğini söylediğini öğrenip maruz kaldığımız tepkiye daha da şaşırıyorum. Bora Hocam da gülerek daha neler yaşadık bir bilsen diyor.

AAA, SİZ DE Mİ GELİYORSUNUZ?

Hemen güzel hikaye kokusu alarak, hocam bir örnek daha verir misiniz diye atılıyorum. Bir keresinde lüks bir araba ile bir grup gencin gelerek bir tanesini Hakan Abi’ ye uçuş yapıp yapamayacaklarını soruyor. Hakan Ağabey’ de ücret karşılığında uçuş yapabileceklerini söyleyerek ücreti söylüyor. Genç arkadaş da tamam biz uçuyoruz o zaman diyerek arkadaşını çağırmaya gidiyor. Döndüklerinde Hakan Ağabey arkadaşı hazırlayıp ön kokpite geçeceği sırada genç arkadaş Hakan Ağabey’ e soruyu patlatıyor; Aaa siz de mi geliyorsunuz?..

İşte sevgili okuyucular, ülkemizde hava araçlarına özellikler küçük boyutlardakilere lunaparktaki çarpışan araba zihniyeti ile yaklaşan bir gençlik söz konusu görüyorsunuz. Bu fıkra tadındaki olay da ben genç arkadaşlara çok kızamıyorum. Çünkü ülkemizde havacılık kültürü hiç olmadı. O genç arkadaş gyrocopteri bir adrenalin aracı olarak görüyor. Uçmanın ne kadar ciddi sorumluluklar ve yükümlülükler getirdiğinin farkında bile değil. Fakat umutluyum. Çünkü bu kültürü yaymaya çalışan Hakan Hocam ve Bora Hocam gibi benim tabirim ile şövalyeler olmasa durum daha da kötü olabilirdi.

SABİT KANAT DÖNER KANAT

Benim gibi sabit kanat yani helikopter gibi rotoru olmayan hava araçlarından gelenler için rotoru olan döner kanat tabir ettiğimiz hava araçları hep korkutucu olmuştur. Bizler her zaman motor da dursa süzülür ineriz diye düşünürüz. Tabii ki döner kanatçılar da buna karşılık olarak biz de süzülüyoruz diyor. Haklılar da fakat bizler için süzülme en az 1/ 11 ve üstü gibi oranlar iken rotorcular için 1/ 2 belki 1/ 3 gibi oranlar oluyor. Haliyle ben de gyrocopter’ e binerken aklımdaki en büyük soru işareti ya motor dursaydı!..

Hazırlanıp önlü arkalı kokpitlerimize yerleşip pist başına taksi yaparken Hakan Hocam da bana aleti tanıtıyor. Ne kadar stabil bir hava aracı olduğundan ve rotorun, motorun çalışma prensiplerini anlatıyor. Aslında gyrocopter de uçan kısım yukarıdaki rotormuş. Güç arkadaki motordan geliyor.

Pist başına gittiğimiz zaman bir mekanik düzen ile motordan gelen gücün bir kısmını yukarıdaki rotora aktarıyoruz. Lövyemiz yukarıdaki rotora çeşitli açılar vererek uçuş kontrolü sağlıyor. Gaz kolu ise arkadaki motora güç vererek pervane ve rotor devirini arttırıyor. Helikopterdeki gibi kolektif kolu yok. Kokpit tamamen uçaklardaki ile aynı… Pist başında gazı açarak neredeyse otuz metre gibi bir mesafeden kalkışı yaparak anında 500 feet ve üzerine tırmanış veriyoruz. Performans gerçekten inanılmaz. Hakan Hocam önce aletin manevra kabiliyetini gösteriyor. Yere neredeyse seksen derecelik açı ile ani bir dönüş yapıp dalışa geçiyoruz. Yere yaklaşırken yine dik bir çekişle tırmanışa geçiyoruz. Hissettiğim “G” kuvveti neredeyse sıfır. Anlam veremiyorum. Normalde bunu planör ya da uçak ile yapsaydım en azında iki ya da üç “G” çekmem gerekiyordu.

KUMANDALARI BIRAKIYORUZ

Bu ve buna benzer manevralar ile devam ederken Hakan Hocam kumandaları bırak Ozan diyor. Bıraktığımı göstermek için ellerimi havaya kaldırıyorum. Hakan Hocam da bırakıyor ellerimizi aşağıda bulunanlara sallıyoruz. Bu arada rüzgar neredeyse 20 knot ve üzerine de hamle yapıyor. Tam kafa rüzgarı da değil hafif sağ taraftan yan rüzgar da gelmesine rağmen alet ellerimiz kumandalarda olmamasına rağmen inanılmaz stabil uçuş sergiliyor.

Daha sonra bu rüzgarı tam yandan alacak şekilde dönüş yaparak o zamana kadar yaşamadığım bir deneyimi yaşıyoruz. Stabil bir şekilde yan uçuyoruz. Evet doğru okudunuz. Rüzgarı tam doksan dereceden alarak yan uçuş yapıyor ve aşağıda bakanları selamlıyoruz.

En sonunda dayanamayıp Hakan Hocam’a “Peki motor durursa ne yapıyorsunuz?” diye hem korkumu dile getiriyor hem de en merak ettiğim soruyu soruyorum.  Bekle göstereceğim diyor. Havacılım merakımı üzerine gazetecilik merakım onun da üzerine korkularım ile heyecanım biniyor ve yerimde duramıyorum. Pistin tam üzerinde çevre kontrolü yapıyoruz. 500-600 feet gibi bir yükseklikten motoru rölantiye alıyoruz. Havadaki ileri gidiş yani yer hızımız sıfır!..

İleri lövye hareketi ile süzülüşe geçiyoruz. Üstümüzdeki rotor rüzgar ile döngü sağlıyor. Adrenalin tavan!.. Yere yaklaşırken Hakan Hocam müthiş bir palye ile yere resmen konuyor. Hissetmedim desem yeridir. Hakan Abi nasıl bir alet bu diye soruyorum. Cevap geliyor; Şeytan icadı!..

Soru, görüş ve önerileriniz için, Twitter ve İnstagram‘dan bana ulaşabilirsiniz.

E:posta: info@irfanozanongun.com

Kaynak: http://www.kokpit.aero/seytan-icadi-gyrocopter-irfan-ozan-ongun?writer=18

No related articles yet.