Geçen hafta sizlere hava parklarından dünyadan örnekleri, kendi gözlemlerim ve deneyimlerim ile anlatmıştım. Hem sosyal medya üzerinden hem de direkt bana gönderilen okuyucu elektronik postalarından o kadar ilginç ve güzel geri dönüşler geldi ki şimdi hepsini anlatmaya kalksam birkaç haftalık yazı dizisi olur. Benim bu yazıları yazmaya başlamamdaki amaç; benden genç arkadaşların ve bu işe meraklı yediden yetmişe insanların, aslında bu işlerin o kadar da zor olmadığını, çalışma, gayret ve sabır ile başarılabileceğini anlatmak, göstermekti. İnsanlar bu konuda neler yapabiliriz diye sormaya ve konuşmaya başladıkları zaman birlikte çözüm de üretmeye başlar diye düşünüyorum. Geçen haftaki yazımdan sonra gelen geri dönüşler doğru yolda olduğumu gösterdi. Sizler ile gelen geri bildirimlerden bir kaçını gönderen ismini vermeden paylaşarak ne fikirler çıktığını göstermek istiyorum.
YEREL YÖNETİMLER, ARAZİ SAHİPLERİ!..
İlk düşünce yıllarını, havacılık camiasına vermiş bir hocamızdan geliyor:
Belirli bölgelerde yoğunluk kazanmaya başlayan yamaç paraşütü, paraşüt, paramotor, microlight, ultralight ve gyrocopter faaliyetleri var. Muhtarlıklar, belediyeler, özel idareler, hatta özel ve fazla müsait olan arazi sahiplerinin hava parkı halinde planlanması ve tasarlanması kaydı ile bölgelerinde yoğunluk kazanan amatör/ sportif havacılık gönüllülerine belirli şartlar da tespit ederek bu park arazilerinin ve mesire yeri olarak da kullanılabilecek şekilde kontrollü tahsisi yapılabilir. Üzerine faaliyet araçlarının muhafazaları için portatif barınaklar yapılmasına da müsaade edilmesi; ulusal otoritelerimize dağınık, kontrolü mümkün olmayan ev yapımı ve deneysel ( Home Build and Experimental ) faaliyetler de dâhil, tüm grupları belli merkezlerde üzmeden denetleme fırsatı da verir.
ATATÜRK HAVALİMANI?..
İkinci düşünce ise genç bir havacılık aşığı arkadaşımızdan geliyor ve soruyor:
Yazdığınız yazı gerçekten çok güzel, daha yolun başının başında olan bir genç olarak hayran kaldım, hayaller arasında buldum kendimi… Aslında BUNU YAPABİLİRİZ! Hem de çok küçük maliyetlere, ATATÜRK HAVALİMANI KAPATILIYOR biliyorsunuzdur, orayı biz AVM’lere kaptırmasak, bu iş için kullandırtabilsek harika olur.
YOL OLMAK İSTEMİYORLAR
Sizlere biri çok tecrübeli ve biri de hiç tecrübesi olmayan iki havacılık aşığının düşünce ve örneklerini gösterdim. İşte bu tip düşüncelerle açılan yeni pencereler ile bazılarımız, harekete geçerek hayatta kalma mücadelesi veren ve yok olmak istemeyen amatör/ sportif havacılık meraklılarına yeni parklar, hava sahaları açmak için çalışacak, buna tüm kalbimle inanıyorum.
Geçen haftaki yazıdan sonra gelen geri dönüşler ile ülkemizde, aslında bu hava parkı dediğimiz yerlerin küçük ölçekte var olan örneklerinin olduğunu da görmüş oldum. Bursa’da micropark adı altında microlight ile uğraşan arkadaşlar kendilerine küçük bir cennet yaratmışlar; portatif barınak ve çim pist yaparak, uçuşlar yapıyorlarmış. Başka bir örnek Alaçatı bölgesinde bulunan gyrocopter pilotları… Orada mütevazı bir arazi üzerinde kendi imkânları ile gyrocopter uçurarak, içlerinde bulunan havacılık aşkını tatmin etmeye çalışıyorlar. Yine İzmir’de bulunan Ege Formula Radyo Kontrollü Modelcilik Derneği öyle bir tesis inşa etmiş ki gözlerinize inanamazsınız. Jet motorlu modeller için yaptıkları pistlere neredeyse microlight ve gyrocopterler bile inebilir. Muhteşem bir mikro hava parkı olmuş. Demek ki, isteyince oluyor. Buradan, yukarıda saydığım üç örneği de hayata geçiren havacılık aşığı insanlara, arazi tahsislerinde ve gerekli izinlerin alınmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.
REKORLAR KIRILIYOR
Üyesi olduğum uluslararası havacılık federasyonu ( FAI )’nun elektronik posta gruplarından her gün dünyanın değişik yerlerinden rekor bildirileri geliyor. Değişik sınıflarda ve branşlarda amatör havacılar, ülkelerinde bulunan imkânlar doğrultusunda rekorlar kırıyorlar. Bunlar ile hem ülkelerinin reklamını yapıyorlar, hem de havacılık sanayine de Ar-Ge katkısında bulunuyorlar. Bizde neden olmasın, diye düşünürken 29 Ekim haftasında İzmir Selçuk’tan rekor haberi geldi. 24 paraşütçümüz havada 24’lü tutuş gerçekleştirerek bir ulusal rekora imza attılar. Neden diğer branşlarda da olmasın? Tek eksiğimiz bu branşları yaşatacak alanlarımız ve hava parklarımızın olmaması…
BİR HAYALİM VAR
Yazılarımı takip edenler bilirler. Ben planör pilotu olarak yetişmiş ve daha sonra havayolları pilotluğu eğitimi almaya karar vermiş birisiyim. Bu zamana kadar zaten hobi olarak yaptığım havacılığı neden meslek olarak da yapmak istediğimi kimse sormadı. Bir hayalim var. Evimin altında bulunan ya da yanında bulunan hangarda işten geldikten sonra kendi planörümü yapmak, onunla ilgilenmek, temizlemek, cilalamak istiyorum.
Çalışmadığım tatil zamanlarımda planörümü hangardan çıkartıp uçmak istiyorum. Havacılığa meraklı gençleri, çocukları, insanları planörümle uçurarak onlara havacılık aşkını, uçmanın nasıl bir şey olduğunu göstermek istiyorum. Ülkemizde ne yazık ki bu hayale kavuşmak için gerekli imkânları sağlamak ancak iyi bir gelir ile mümkün oluyor. O yüzden de âşık olduğum işi yapabilmek için, âşık olduğum iş üzerinden para kazanmaya karar verdim. Benim gözüm son model arabalarda ya da yatta-katta değil! Çok sevdiğim bir hocamın sözü vardır; “Sportif havacılık bir meyve tabağı gibidir. Her branş ayrı tatta ve lezzettedir.” derdi. Ömrüm el verdiğince tüm havacılık faaliyetlerini yapmak ve çevreme de tanıtarak yapmalarına yardımcı olmak istiyorum.
HAVACILIK BİRLEŞTİRİCİDİR
Havacılık kültürü; din, dil, ırk gözetmez. Barış dolu, anlayış dolu bir ortamdır. Gerçek havacılar, empati sahibi insanlardır. Karşılarındakileri anlamaya, dinlemeye çalışırlar. Bunun kökeni, insanın kuşları anlamaya çalışarak uçmaya çabalamasına kadar dayanır. Biz hep bu şekilde yetiştirildik. Böyle okuduk. Bu şekilde gördük. İnönü kampında ülkenin ve dünyanın dört bir tarafından farklı etnik kökenlerden, ırklardan, farklı dilleri konuşan insanlar olarak ortak bir dilimiz vardı. Havacılık! Bir gün planörümle ülkenin yedi bölgesine giderek, oradaki insanların da, oralardan benim bulunduğum yerlere gelebileceklerine inanıyorum. Havacılık ile mesafeler kısalır. Hem fiziksel olarak hem de düşünsel olarak kısalır. İnsanlar birbirlerini daha iyi anlarlar. Biri kalkıp üzerime bağıra bağıra yürüyor ise tepki vermeden önce onu anlamaya çalışırım.
Bu benim saflığımdan ya da sakinliğimden değil sahip olduğum havacılık kültüründen gelir. Havacılık kültürü, bunu gerektirir. Dikkatle düşünecek olursanız havacılık kültürü gelişmiş toplumlarda kavga, gürültü en azdır. Huzur üst düzeydedir. Bunun sebebi havacılık kültürü ile yetişmeleridir. İşte tüm bu öğeleri ve benim hayallerimi de içinde taşır, o meşhur söz; İSTİKBAL GÖKLERDEDİR!…
Soru, görüş ve önerileriniz için, Twitter ve İnstagram‘dan bana ulaşabilirsiniz.
E:posta: info@irfanozanongun.com
Kaynak: http://www.kokpit.aero/index.php?route=article/article&writer=18&article_id=4876