Yarış Öncesi:
Ben bu yarışa ilk organize edildiği dört yıl öncesinden bu yana her yıl katılmak istememe ragmen hep iş yüzünden bir aksilik çıktı ve görevde olduğumdan katılamadım. Bu yıl hırs yapıp izin haklarımdan kullanarak yarışın bir gün öncesi yarış günü ve sonrasındaki gün için izin kullnadım. Yurtdışı görevim vardı fakat bir hafta öncesinden dönecektim. Takvikm sarktı ve dönüşüm tam da yarışın bir gün öncesine kaydı. Yine de yarışa yetişebilecektim. Kafama koymuştum ne olursa olsun o yarışta start alacaktım. Yıl ortasında hedefim 6-8 saat arası bitirmek iken her yaşana terslikte hedefi geriye çekerek once 8 saat sonra da tam cutoff yani 10 saatte bitiririm diyerek güncellemeler yaptım. Oraya gidecek, start alacak ve manzaranın keyfini çıkarta çıkarta sakatlık ve terslik yaşamadan 10 saatte yarışı bitirecektim. Planım ve yarış stratejim buydu. Yarıştan üç gün önce benim ultra maratonum başladı. İşim dolayısıyla yaklaşık bir aydır Hindistan’ın Mangalore şehrinde ikamet ediyordum. Çarşamba akşamı 22:30 da görevli olarak Mangalore- Dubai- Jaipur uçuşunu yapıp perşembe sabah saat 09.30 gibi Jaipur’ da uçağı teslim alacak ekibe teslim ederek iç hatlar kısmına geçtik. Burada işlemleri hallettikten sonar yaklaşık bir buçuk saat beklemenin ardından Jaipur’dan Delhi’ye yolcu olarak uçtuk. Bundan sonrası en azından yolcu olduğum için uyurum ve rahat geçer diye düşünüyordum. Delhi’de beş saat beklemenin ardından Muscat uçağına binerek Muscat’a uçtum. Bu uçuşta da uyuyamadım. Çünkü uçak ağlayan çocuk doluydu. Muscat’da iki saat beklerken uyurum diye düşündüysem de uçağı kaçırma korkusu ile uyumayıp uçağa bindim. Burada da uyurum diye düşünürken İstanbul’a doğru havalanır havalanmaz uçak içerisinde yaşanan bir gerginlik yüzünden ben de gerildim ve İstanbul’a kadar uyuyamadım. İstanbul’a Cuma sabahı 00:20’de indiğimizde kaptanın ısrarı ile emniyet müdürlüğüne giderek ifade verdim. Bu işlemler yüzünden de sabah 06:00 da kalkacak olan Trabzon uçağına kadar olan sürede uyumak hayal oldu. Neyse ki Trabzon uçağına yetiştim. Uçak zamanında kalkarak Trabzon’a uçarken ben oturduğum yerde sızmışım. Bir saat kadar uyuyabildim. Trabzon’a vardık. Ben araç kiralama işlemlerini hallederken Antalya’dan gelen İlyar ve Fahri Abi’nin de uçağı indi. Hep birlikte Rize’ye doğru yola çıktık. Yolda bir yerde güzel bir yöresel kahvaltı yaptık. Neredeyse üç gündür uykusuz olmama rağmen yarışma heyecanı ve ülkeme gelmiş olmanın da mutluluğu ile kendimi çok da yorgun hissetmiyordum. Kahvaltı Rize’ye yaklaşırkne artık daha fazla dayanamadım ve direksiyonu İlyar’ a devrederek yan koltukta uyumaya çalıştım. Burada da bir yarım saat kırk dakika derin uyuduktan sonra yarış alanine yaklaşırken uyandım. Yarış kayıt alaninda Alper’I gördüğümde gülerek burası kaçıncı checkpoint diye sordum. Çünkü gerçekten de tüm bu serüven ve uykusuzluk bana yarışı çoktan koşmaya başlamışım hissiyatı yaşattı. Selamlaştıktan ve marathon fuarına şöyle bir baktıktan sonra kalacağımız Elevit Otel’e geçtik. Otel personeli ve tesis gerçekten çok güzel fakat kalınacak odalar için yamaçta merdiven inip sonra da geri çıkmak gerekiyor. Tek eksisi bu olabilir. Özellikle yarış sonrasında bu merdivenleri hep batonlarımızın yardımı ile inip çıktım.
Yarıştan bir gün önce:
Otelde zorunlu malzemelerimizi hazırlayıp tekrar yarış kayıt alanına gittikten sonra malzeme kontrolü ardından numaralarımızı aldık. Antalya’yı temsilen 46K da 07 numarayı ben, 15K da 07 numarayı da Fahri Abi aldı. Fuardan bendeki çanta çok ufak olduğundan ve sıkıntı yaşayacağımı düşündüğümden çanta baktım. Bende antrenmanlarımda da kullandığım Kelanji’nin su torbalı bir trail çantası vardı. Fuarda Alpin Sport %30 indirim yapıyordu. Redlight Çantaları neredeyse %50 ye varan indirimler ile pazarlık yaparak alma imkanımız olduğunu fark edince hemen Fahri Abi’nin meşhur pazarlığıyla birer çanta aldık. Yarışta bu çantayı kullandım ve gerçekten doğru bir karar verdiğimi anladım. Malzemeler kısmında hangi malzemeler ile koştuğumu anlatacağım. Sonrasında Alper yanıma gelip gözlerimin içine bakarak koşabilecek misin? Yorgunluk seviyen nasıl diye sordu. Çünkü yaşadığım maceraları en başından beri biliyordu. Sürekli mesajlaşıyorduk. “Evet abi lütfen beni yarıştan çekme biliyorsun bu yarış için çok şey atlattım” dedim. O da “gidip dinlenmen lazım ki yarın koş” dedi. İşte Alper böyle bir insan… Gerçekten tek tek yarışçılar ile ilgilenip hepsinin hikayesini ayrı ayrı taşıyarak özel ilgilenebiliyor. Sırf bu yüzden bile Kaçkar Ultra’ya tüm koşucuların katılmasını isterim. Bu müstesna insanı tanımalısınız. İstanbul’dan Emre’yi bekliyorduk. Adım Adım olarak farklı şehirlerden gelip orada toplanıp birlikte koşacak ve keyifli günler geçirecektik. Emre ile otelde bululşup önce yarışma teknik toplantısına katıldık sonrasında da güzel bir akşam yemeği eşliğinde konuştuk ve otelde dinlenmeye çekildik.
Yarış Günü:
Sabah 05:00 de kalktık. Bir gün önceden hazırladığımız eşyaları son bir kez kontrol ederek kahvaltıya geçtik. Macar sporcu Herietta, Emre ve ben 46K da koşacaktık. İlyar ve Fahri Ağabey ise bizden bir kaç saat sonra 15K startı alacaklardı. Bizi start çizgisinde uğurlamak üzere bizim ile Çinçiva köprüsüne geldiler. Fotoğraflar çekildik. Ortam şahaneydi. 4 yıldır uğraşıp da gelemediğim yerdeydim. Resmen kıtalar aşıp bu start çizgisine gelmiştim. Çok heyecanlı ama bir o kadar da dingindim. İkisi bir arada nasıl olabiliyor diye kendimi sorguluyordum. Hedefim belliydi. Sonuncu olmak. 10:00 saat olan Cutoff zamanını son dakikasına kadar kullanmayı planlıyordum. Alper start çizgisinde son bilgileri verdikten sonra start düdüğünü çaldı. Herkes koşmaya başladı. Batonlarımı zil kaleye hatta palovit şelalesine kadar çıkarmadan gitmeyi planladığım için çantama takmıştım. Bir müddet grup bölünmeden devam ettik. Sonrasında gruplara bölündük ve her grup kendi temposuna göre arayı açmaya başladı. Önümde çok kişi olduğunu biliyor ama arkamda kaç kişi olduğunu hiç bilmiyordum. Ufak ufak birer ikişer insanları geçmeye başladım. Yokuşlarda tırmanışlarım iyiydi. Tanıdıklara rastladığımda laflayarak devam ediyorduk. Bu sırada yol kenarında gördüğüm çöpler çok rahatsız etti ama yanımda taşıyacağım yer olmadığını düşünürken kaldığımız Elevit Otel’in önünden geçeceğimiz aklıma geldi. Başladım bulduklarımı toplamaya iki elim dolmak üzereyken otele geldik. Otel çalışanları ve jandarma ile selamlaşarak çöpleri kutuya attım. Bu sırada aynı tempoda koşan Yüz Bin Koş’tan Burcu ile yanyana gidiyorduk. Ben artık batonları da çıkartmıştım. Yokuşlar sert ve zemin arnavut kaldırımı idi. Zil Kale’ye kadar laflayarak gittik. Hem hızlanmak istiyordum. Hem de gücümü korumalıyım gayretindeydim. Zil Kale’ de bir iki fotoğraf sonrası Palovit’e doğru devam ederken Burcu ayağının acıdığını söyledi. Ayakkabı olarak Salomon S-LAB kullanıyordu. Runrepeat dahil bir çok kaynakta en iyi trail ayakkabısı olarak gösterilen bu ayakkabının ayak vuruyor olması manasız geliyordu. Burcu tırnak düşmesine karşı parmaklarına bant yapıştırdığını söylediğinde belki de onların sıkmış olabileceği üzerine konuştuk. Hızlanmak istesem de artık hızlanamazdım. Çünkü yarışma kurallarından birisi zor durumdaki arkadaşlara da yardım etmekti. Sohbete devam ederek. 12K control noktasına kadar devam ettik. Bu sırada zemin arnavut kaldırımından sert toprağa dönmüştü. Yol üzerinde de palovit şelalesi gibi noktalarda durup fotoğraf çekildik. 12K da mataralarımızdaki eksik su, elektrolitleri tamamlayıp yola devam ettik. Bu arada Burcu parmağındaki bantı çıkarttı. Parmağı baya kan toplamıştı. Yarışmaya devam kararı aldı. Kontrol noktasından ayrıldık. Yol üzeriden soğuk su akan bird ere bulunca ben ayakları suya sokmanın iyi olacağını düşündüm. Ayakkabıları çıkartıp suda durduk. Baya dinlendirdi. İyi hissettirdi. Bu arada biz en arkadayız sanarken yanımızdan gelip geçenler oldu. Sonra bir baktık 12K Kontrol noktasındaki arkadaş Nusret arkadan gelen son yarışmacıları da almış işaretleri toplayarak geliyor. Bu noktadan sonra içim daha rahattı. Çünkü her hangi bir durumda Nusret Burcu’ya eşlik edebilirdi ki öyle de oldu. Bu noktadan itibaren arkada kalan 4-5 kişiydik. Nusret, Ben, Burcu, Herietta ve Çanakkale’den katılan Arzu. Herkesin hikayesi farklıydı. Hepimiz çeşitli zorlukları aşarak o noktaya gelmiştik ve yarışmayı bırakmadan, manzaraların keyfini çıkartarak devam ediyorduk. Zaman zaman grubun arası açılıyordu. Ben ve Arzu bir müddet önde giderken bir noktadan sonra Herietta bizleri geçti. Nusret Burcu ile arkadan geliyordu. Bir noktada küçük bir ilkyardım benzeri birşey de yaptılar sanıyorum Burcu’nun ayağına… Telefon da çok çekmediği için parkur boyunca Nusretleri de bırakmak istemiyorduk. Göz temasını kaybetmemeye çalışarak ilerlerken bir noktadan sonra göz temasımız da kayboldu. Herietta yı da geçerek Arzu ile Cumhur’u gördük. Bu noktayı bize start alanında Alper söylemişti. Buradan ötesinde heyelan sebebiyle patika çöktüğünden orman içerisinden Elena ve Cumhur dün çok güzel bir parkur oluşturmuşlardı. Orman patikalarından geçerek Hazindağ yaylası control noktasına gidecektik. Aynı yağmur ormanları gibi bir faunanın içerisinde gerçekten kaygan bir zeminde ilerlemeye çalışıyorduk Devrilen ağaçlarn üzerlerinden veya altlarındaki boşlukları kullarak geçerek patikalar boyu ilerledik. Yol boyu bir iki şelalede durduk. Tam bu sırada Nusret ile Burcu’nun arkamızdan sesi geldi. Burcu sanki yeni bir ayak takılmış gibi hızla koşarak geliyordu. Çok sevindik. Çünkü Cumhur’a kontrol noktasında durumu anlattığımızda gidip kontrol edeceğini olmazsa Burcu’yu yarışmadan çekeceğini söylemişti. Bize de cutoff a ulaşamacağımızı söyledi. Ben stratejimin bu olduğunu son 13K mesafenin yokuş aşağı olduğunu ve planlamamı ona göre yaptığımı ileterek devam etme kararımı bildirmiştim. Dolayısıyla Burcu’nun yarışmadan çekilmemiş olmasına çok sevindik. Herkes birşeylerden feragat ederek ve mücadele ederek oralara gelmişti. Hepimiz o bitiş çizgisini geçmeyi hak ediyorduk. Herietta, Burcu, Nusret, Arzu ve Ben tekrar bir araya gelmiştik. Patikalardan ilerleyerek Hazindağ yaylası çayırlarına ulaştığımızda Cumhur bizi orada bekliyordu. Bu sırada Arzu üşümeye başlamıştı. Yaklaşık 1-2 saattir üşüdüğünü iletiyordu. Herkes gittikçe yıpranmaya başlamıştı. Ben artık kontrol noktasına da ulaştığımız için motivasyonum biraz daha dolmuştu. Bundan sonra sert tırmanışlar bitmişti. Parkuru iyi çalışmıştım. Bundan sonra Pokut’a kadar az bir irtifa kazanımı olacaktı. Zemin topraktı. Stabilize yoldu. Parkurun genelini düşününce neredeyse düzdü diyebilirim. Cumhur’un zaman ilerliyor uyarısı ile ben kalktım ve yayla içerisindeki kontrol noktasını aramaya koyuldum. Kontrol noktasını bulamıyordum. Yaylada sis hakimdi ve işaret kaçırmış olabilirdim. Kontrol noktası diye bağırmaya başladım ama ses yoktu. Bu sırada yayladaki evlerden silah atanlar vardı. O yüzden de sesimi duymuyor olabilirlerdi. Silah atanlar derken bir iki diye düşünmeyin bir ara baya savaş filmindeyim sandım. Yaylanın yüksek bir noktasına çıktığımda kontrol noktasını sağ aşağıda gördüm ve oraya gittim. Noktada hemen tuzlu ve tatlı gıdalardan ağzıma atmaya başladım. Fark ettim kid aha çok elim tuzluya gidiyor. Bu tip durumlarda beyin sana sormadan seni neye ihtiyacın var ise yönlendirebiliyor. Biraz toparlanmış hissedince oradakiler ile vedalaşarak koşmaya başladım. Bir müddet sonra sisin de bastırmasıyla ben de üşümeye başladım ve çantamdan uzun kollu üstü çıkartıp Adım Adım tshirtümün altına giydim. Tekrardan kuru kıyafet giymek de moral motivasyona iyi geliyormuş. Koşmaya devam ederken Herietta ve 3 kişiyi gördüm. Onların yanından geçerek yola devam ettim. Herietta’nın beni ne zaman geçtiğini fark etmemişim. Ben onu Cumhur ile karşılaştığımız noktada geçtik sanıyordum. Yola devam ederken Belgrad Ormanı Neşet Suyu parkurundaki gibi ufak yokuşlara denk geldikçe batonları tekrar kullanmaya başladım. Tırmandığımız kilometrelerce yokuşlardan sonra normalde bunların beni hiç etkilememesi gerekirken bu kadar etkilemeye başlaması artık tükenmeye yakın olduğumu gösteriyordu. Her yokuşun sonunda yere uzanıp ayaklarımı ağaca dikip, nefes teknikleri ile nabızı düzenlemeye başladım. Bu şekilde devam ederken arkadan organizasyon aracının sesi duyuldu. Yanıma geldiklerinde bir de baktım ki geride bıraktığım herkes neredeyse yarışmayı bırakmıştı. Arzu ç.ok üşümüş, Burcu ayağı yüzünden bırakmış, diğerleri yorgunluk ve cutoff a yetişememe endişesi ile sanırım bırakmış. Bana da istersem bırakabileceğimi söylediler. Ben ne olursa olsun zamanı da geçmiş olsa 46K bitiş çizigisine kadar gitmek istediğimi söyledim. Cutoff dan sonra sorumluluk yarışmacıya ait bilgisini de verdikten sonra Herietta’nın da aynı kararını verdiğini ilettiler. Nusret onunla arkadan geliyormuş. Ben yola devam ettim. Pokut control noktasına gelmeden artık taytım rahatsız etmeye başladığından hazır etrafta kimse yokken taytımı da şortum ile değiştirdim. Pokut control noktasına gelirken gönüllü arkadaşlar beni alkışlarlarken birde sisin içinde kaybolup tekrar gözüktüler. O anı keşke bir kamera ile çekebilseydim. Benim için yarışmanın en unutulmaz anlarında birisiydi. Bana ne taraftan gitmem gerektiğini gösterdiler ve yanlarından ayrıldım. Pokut yaylasını geçip sonra aşağı 13K koşacaktım. Kendimce gizli silahım buydu. Patikalardan pokuta doğru giderken arkamdan Nusret yetişti. Organizasyona son yarışmacının yanındayım diye sesli mesaj iletti. Herietta devam edeceğim ama cutoff a yetişemem demiş Nusret’ de beni kontrole gelmiş. O arkadan emin adımlarla geliyor merak etme dedi. Birlikte Pokut yaylasına ulaştık. Buradaki gönüllü arkadaşlar bir buçuk saatimin ve 13K mesafemin olduğunu söylediler. Tamam dedim. Koşmaya başladım. Ben araziyi yokuş aşağı stabilize yol ve düz bir yokuş sanıyordum. Moralim çok iyiydi. Tempomu tutturmuştum. Yolda araba trafiği de vardı. Arabalar yüksek eğimli araziden yokuş aşağı ve yukarı yoğun şekilde geçiyordu. Tekerleklerinden taş sıçrıyordu. Hatta bir tanesi baya hızlı kafamın yanında geçti. Bunlar hiç beklemediğim unsurlardı. Bu hadiselerden dolayı hızımı düşürmeye başladım. Batonları pokutta çantaya takmıştım. Çünkü baton ile yokuş aşağı antrenmanım hiç yoktu. Düşersem nasıl kontrol sağlayacağımı bilmediğimden ve bir yerime saplanmalarından da korktuğumdan çantama kaldırmıştım. Tempolu şekilde aşağı inerken karşıdan Fahri Ağabey ve İlyar çıkageldi. Bana yetişmemin zor olduğunu söylediler. Ben de devam edeceğimi bildirip aşağı koşmaya devam ettim. Yokuş bir türlü bitmiyordu. Yolda bir iki yarışmacıya daha rastladım. Bana böyle devam edersem yetişebileceğimi söylediler. Daha sonra bu yarışmacıları taksi çağırmış ve yola taksi ile devam ederken gördüğümde çok şaşırdım. Aşağı koşarken artık cutoff a yetişebilir miyim diye düşünürken yanımdan beyaz 48 plaka bir araç ile içinde yöreden 3 genç geçtiler. Geçerken telefon ile beni kameraya alarak yarın instagrama fotoğraf video koyacağım diye kendini bu kadar harap etmeye değer mi gibi laflar atarak geçip gittiler. Metehan ile karşılaştım. Batonlar ile yokuş aşağı yürüyordu. Onun da dizi dönmüş. İkimizde cutoff a yetişemeyeceğimizi anlayınca yavaş yavaş batonlarla birlikte yürümeye başladık. Yokuşun sonuna doğru once İlyar sonra Antalya Adım Adım’dan sevgili dostum Mehdi ve Fahri Ağabey bizleri karşıladılar. Alperler finiş çizgisinden size bekliyor dediklerinde batonları elime alıp sanki tükenmemişim gibi koşmaya başladım. Finişe kadar Fahri Ağabey, İlyar, Mehdi ile birlikte neredeyse yürüme temposunda koştum ama herkes gitmişti. Finiş çizgisini Metehan ile birlikte 10 saat 55 dakika da bitirdik. Hayatımın en uzun mesafesinii 46K ‘yı koşmuştum. Bir sürü aksaklık, mücadeleye ragmen yılmadan devam etmiştik. Mutluluktan ve gururdan ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Sonra bir görev bilinci sardı. Alper, Elena ve Cumhur’a bitirdiğimizi söylemeliydik. Hemen araç ile yarış kamp alanine gittik. Elena ile karşılaştım. Bu güzel parkur için ona ne kadar teşekkür etsem azdı. Terliyim dedim olsun önemli değil dedi. Sarıldık. Alper’in yerini söyledi. Yanlarına giderek bitiş zamanımızı ilettim. Sonra otele giderek yıkanıp üzerimizi değiştik. Daha sonra da yarış alanine döndük. Ödül töreni vardı. Bu arada Cutoff u yakalayamamıza ragmen Alperler azmimizden dolayı madalya verdiler. Benim için en değerli anılardan birisi olarak evimin duvarında şimdiden yerini aldı. Yarışmadan Antalya olarak elimiz de boş dönmedik. Mehdi ve Fahri Abi yaş kategorilerinde kürsü gördüler. Her zaman söylediğim gibi üşenme, erteleme, vazgeçme…
Soru, görüş ve önerileriniz için,
E:posta: info@irfanozanongun.com